Köşe Yazıları

“KİMSE KUSURA BAKMASIN”

Yazar: Fikri ÖZSOY Bir devletin temeli milletin gücüdür. Dünya’da ülkenin adı geçsin istiyorsan ilk önce kendin çaba göstereceksin ki güçlü tam bağımsız bir devlet inşa edesin. Çağımız dünyasında insanlık için atılan adımlar değil elektronik, ilaç, silah sanayi gibi alanlarda atılan adımlar bir ülkenin yerini belli ediyor. Tabi biz bu konuda millet olarak hemfikiriz onda sıkıntı yok ama bunu sadece devletin kendi imkânlarıyla yapması gerektiğini düşünen büyük bir kitle var ki; zaten en büyük sıkıntımız orda.  Bir devlet düşünün Askeri personel hariç yaklaşık 3,3 milyon kamu personeline maaş veriyor. Bunun yanında anasına babasına bakana, iş bulamayana, Suriyelisine, Afganlısına, yaşı 65’i geçene, emekliye, dana yetiştirene, arı yetiştirene, kuzu yetiştirene vs. vs. ayrı bir ücret veriyor. Daha bitmedi bu devlet yol yapacak, havalimanı yapacak, hastane yapacak en zor olanı da ne biliyor musunuz? – doymayanları doyuracak. Çık çıkabilirsen işin içinden. Bu saydıklarımı sadece kendi üreterek mi yapacak. Hayır, Efendim Hayır… Sen Üreteceksin! Millet olarak sen üreteceksin. Üreteceksin vergi vereceksin bu devletin sırtını yere getirmeyeceksin. Öyle kuru laflarla ben başkanımın arkasındayım demekle bu ülkeye sahip çıkmıyorsun. Yan komşundan beşe alıp başkasına altıya satarak ürettim de demeyeceksin. Olmayanı üretecek el üstünde tutulacaksın. Senden geçti mi o işler, senden sonraki nesillerin beyinlerini üreteceksin. Ülkesini seven, devletini seven, milletini seven, üretken aklı fikri hür nesiller yetiştirip üretime en büyük katkıyı sen yapacaksın. Ama biz ne yapıyoruz adam tarlada üretiyor sen ondan bir liraya alıp iki liraya bana satıyorsun sonra benim vergimle ülke ayakta duruyor diyorsun. Ne vermişsin? abinden alıp küçük kardeşine vermişsin parayı, ailenin cebindeki toplam para aynı. Önemli olan Türkiye dışına bir şeyler satabilmek kendi ürettiğini satabilmek. Kimse kusura bakmasın bu ülkede ticaret yapan ülkesine fayda sağlayan ticaretçilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yurt yapayım, ev yapayım, market açayım ne büyük hizmet veriyorsunuz ya hepinizi tebrik ediyorum.

Devamı...

Büyük Ustayı Özlemle Anıyoruz…

Haber: Fikri Özsoy Erzincan tarihinde unutulmayan isimler arasında yerini alan, 83 yıllık yaşamında tek derdi Erzincan olan insan olan bir gazeteciydi Kazım Erdem Özsoy. Köşe yazılarıyla yapılanları gerek eleştiren gerek tebrik eden büyük usta Özsoy, çalışanlarınada daima doğruyu yazmayı öğüt etti. Tarafsız kaleminden aldığı güçle hayatı boyunca Erzincan’ın gelişimine, kalkınmasına katkı sağlayacak gündemler oluşturdu. Öyle ki ömrü boyunca yazdığı yazılar ona Kazım Ağabey dedirtti. Erzincan’ı sahiplenen doğduğu topraklar Kemaliye ile bütünleşmiş bir hayat yaşayan Özsoy’un, tarih kokan misafirhanesinde dönemin neredeyse ağırlamadığı devlet adamı kalmamıştır. 83 yıllık hayatının son günlerinde tedavi sürecinde dahi Erzincan için dertleniyordu. Evinin geniş bahçesinde ki meyve ağaçları onun uğraşlarından biriydi. Her yıl meyve mahsüllerini çalışanlarıyla, eş ve dostlarıyla paylaşır bundan da büyük bir keyif alırdı. Zaman zaman bahçesinde ağırladığı misafirleri hayranlıkla bakardı o sevgiyle büyüyüp yetişen bahçeye. Yaşanmışlığın, Alın Terinin, Erzincan’ın Hikayesiydi Kazım Erdem Özsoy Erzincan’da 1968 yılında Özsoy Matbaasını kuran 1990 yılında Özsöz Gazetesini çıkartan Kazım Erdem Özsoy, geçtiğimiz yıl 28 Şubat 2018’de tedavi gördüğü hastanede 83 yaşında hayata gözlerini kapadı. Özsoy, yaptığı gazetecilikle doğruyu söylemekten çekinmeyen ve şehrin kaderine yön veren bir anlayışla mesleğini her zaman eşit ve tarafsız bir şekilde yürüttü. Herkesin saygı ve sevgisini kazanan Özsoy, 2011 yılında 21 yıllık köşe yazılarından oluşan Sözün Özü kitabıyla akıllara kazınacak bir tarihi ülkemize kazandırdı. Köşe yazılarını “Vesselam” sözüyle tamamlayan Merhum Özsoy, şehirde yanlış ve doğru gördüğü her şeyi kaleme almaktan geri durmazdı. Özsoy, herkesin sorununu dile getiren, her zaman memleket ve insan sevdalısı biriydi. Şimdilerde gazetecilik yapan bir çok meslektaşımızın üzerinde emeği olan Özsoy, medyanın daima önde gelen destekçilerinden oldu. Kazım Ağabey, Yazdıysa Doğrudur… Yıllarca düşüncesini, fikrini,yanlışları,doğruları kalemine alan Özsoy, araştırıp emin olmadan kimseyi zan altında bırakmamış ve her zaman “Kazım Ağabey, Yazdıysa Doğrudur” dedirtmiştir. GAZETECİ-YAZAR KAZIM ERDEM ÖZSOY KİMDİR? Kazım Erdem Özsoy, 1935 yılında Erzincan’ın Eğin (Kemaliye) ilçesine bağlı Yuva (Gerüşla) köyünde doğdu. Eğin’de doğdu fakat Kemaliyeli oldu. Büyük önder Atatürk’ün adı bu dik yamaçlı şehirde yeşil ve suyla birlikte çağladı. İlkokulu köyünde okudu. Babası ile birlikte köylerde dolaşıp ayakkabı tamiratı yaptı. Ortaokul çağında, İstanbul’a; dayısının yanına gitti. Okul şartları, ekonomik zaruretler karşısında, dayısına yük olmamak ve tez zamanda para kazanabilmek için iş hayatına atıldı. Kader onu mücellit ve matbaa ortamına atıverdi. Uzun yıllar, İstanbul’da çalıştı. Askerlik sonrası memleketine döndü. Erzincan’da matbaacılık yaptı. Kazankaya, Yeşil Eğin, Arapgir postası gazetelerini bastı. Kendi işini kurduğunda Erzincan’da sayılı bir mücellitti. Mesleğin gelişen teknoloji ye matbaacılık karşısında içine düştüğü sıkıntıyı görerek, ÖZSOY Matbaasını kurdu. Uzun yıllar Matbaacılık yapan Özsoy 1990 yılında Özsöz gazetesini kurdu. Kazım Erdem Özsoy, Kemaliye Müzesine de pek çok eser hediye ederek, müzenin zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. 28 yıldır Erzincan’da vakarlı ve seviyeli gazetecilik, doğru habercilik yapmaya çalışan Kâzım Erdem Özsoy evli olup, biri erkek, ikisi kız üç çocuk babasıdır” Erzincan’ın koca çınarı Merhum Kazım Erdem Özsoy için vefatının yıl dönümü dolasıyla bugün öğle namazını müteakiben Cami Kebir’de Mevlid-i Şerif okutulacaktır. Tüm halkımız davetlidir.

Devamı...

82 Yıllık Ömrümün Darbeler Kronolojisi

Yaşım 82. İlk darbeyi gördüğümde 25 yaşındaydım. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde takvimler 27 Mayıs 1960’ı gösteriyordu. Ve askeri gücü ülkenin, yönetime bütünüyle el koymuş bir Başbakan ve iki vekili idam ederek maksadına ulaşmıştı. Ülkede bugünkü kadar hızlı ve canlı bir iletişim yoktu. Memleketin bir çok yeri Adnan Menderes’in, Fatin Rüştü Zorlu’nun ve Hasan Polatkan’ın idam edildiğini günler sonra öğrenmişti. Ama asker bir tek vatandaşa dahi kurşun sıkmamıştı. İkinci darbeyi gördüğümde ise tarih 12 Mart 1971’di. Ve ben o yıl 36 yaşındaydım. Halkın oylarıyla seçilen iktidar askeri vesayetle yine akamete uğratılmıştı. Yine demokrasimiz koca bir yara almıştı. Üçüncü darbeyi gördüğümde de 45 yaşındaydım. 12 Eylül 1980 askeri darbesi olmuştu. Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya isimleri, Bülent Ulusu hükümetleri gibi darbeci isimleri ülkemin gündeminde havada uçuşuyordu. Her darbe dışarıdan bir müdahale idi ve bizim seçtiklerimiz bir tiyatro oyununun yardımcı rollerini oynuyordu. Seçtiğimizi sandıklarımız değil de başkaları yönetiyormuş meğerse bizi… Yine anlamamıştık… Ömrümün 62. yılında soğuk bir Şubat’ta yine karşıma çıktı darbe. 28 Şubat 1997 askeri darbesi de Anadolu sermayesine ve bu ülkenin dini hassasiyetleri olan insanları üzerinden bu halka ve demokrasiye tecavüzle sonuçlandı. Demokrasi hayatımızı olgunlaştırdığımızı, çokca yol katettiğimizi sanırken aynı el 27 Nisan 2007 tarihinde Genel Kurmay imzalı bir bildiri ile tekrar çıkıverdi karşımıza. Ülkenin en güçlü iktidar partisi ve Başbakanına yönelikti bu bildiri. Başbakanı almaya ve partisini kapatmaya yönelikti tezgah. Onlar da muvaffak olamadılar. Ve ben o gün 72 yaşındaydım. Ama her seferinde ülke ekonomisi ve gariban vatandaşın cebindeki para pul ediliyor; Demirel’in ifadesiyle bir sente muhtaç edilmemiz için büyük çaba sarfediliyordu. Ve en acısı ise 81. Yaşımda, bu ülke insanlarının imanlılar, inançlılar, dindarlar, namaz kılıyorlar diye zekatlarını, kurbanlarını, derilerini, mahsüllerini, daha da ötesi en kıymetli varlıkları olan biricik evlatlarını verdikleri; bunlardan bize zarar gelmez dediklerinin ihaneti ile karşılaştım. Çok acıydı ve canım çok acımıştı. 247 evladımızı şehit binlerce insanımızı gazi hanesine yazmıştık. Hem de düşman silahı ve kurşunuyla değil kendi tankımız, kendi uçağımız ve kendi silahımızla. Böyle bir ihaneti ve böyle bir vahşeti hangi din ve hangi vicdan yapabilirdi ki? O kalkışma çok şükür yine gençlerimiz ve halkımızla durduruldu. Üniformalı, cübbeli, diplomalı ve bize benzeyen ama bizden olmayanlar tarafınndan arkamızdan değil tam yüreğimizden vurulmuştuk. Heyhat! Ne acıdır ki bu milletin parası ile alınan silahlar bu millete doğrultuldu. Ve hiç bu kadar vahşi kanlı olmamıştı darbeler(imiz). Ne diyeyim? Utanacaklarını bilsem yüzlerine tükürürüm! Utanacaklarını bilsem karşılarına çıkıp avazım çıktığı kadar hakettikleri dilden konuşurum! Ey utanmazlar! 82 yıllık ömrümün kronolojik seyrinde hep geleceğimize, hayatımıza, canımıza, yaşam gerekçelerimize saldırdınız! 82 yıllık ömrümün 25. Yaşından itibaren ortalama her on yıla bir darbe sığdıranlar bu dünyada da, ahirette de sizden davacıyım. Hakkımı helal etmiyorum! Benden, çocuklarımdan, milletimden, çaldıklarınızın her zerresi fitil fitil burnunuzdan gelsin! Bu millete reva gördüklerinizi her iki cihanda siz de çekesiniz! 15 Temmuz milli irade zaferimiz kutlu olsun. Milli iradeye karşı duranlar kahrolsun! Vesselam!

Devamı...

Bayram, Türk Kızılayı’nın 149. Kuruluş yıldönümü kutladı

AK Parti MDK üyesi ve Erzincan Milletvekili Av. Serkan Bayram Türk Kızılayı’nın 149. Kuruluş yıldönümü sebebiyle kutlama mesajı yayınladı. Milletvekilli Bayram mesajında; “Türk Kızılayı’mızın 149. kuruluş yıldönümünü en samimi duygularımla kutluyorum. Hilal-i Ahmer yani günümüzdeki adıyla Türk Kızılayı 1868’de savaşlar esnasında yaralanan ve hastalanan askerlerimize yardım etmek amacıyla kurulmuş ve bugün tüm dünyada bilinen tanınan bir yardım kuruluşu olmuşturDünyanın dört bir yanında ihtiyaçlı insanların yardımına koşan Kızılay, kan tedariki başta olmak üzere, afetzedelerin acısını ve sıkıntısını gidermekte ve ihtiyaç sahiplerine cömertçe yardım eli uzatmasıyla bütün dünyanın takdirini kazanmaktadır. Kızılay’ın bu başarısının arkasında hiç şüphesiz aziz milletimiz vardır. Maddi, manevi tüm imkanlarıyla ve kan bağışlarıyla Kızılay’a destek olan milletimize teşekkür ediyorum. Bu vesileyle Kızılay’ımızın kuruluş yıldönümünü tebrik ediyor um.” İfadelerini kullandı.

Devamı...

CAZİBE MERKEZİNİN BÜYÜK OVASININ ARIZALI ALETLERİ

Cazibe merkezi Erzincan… Bütün Ova Proje merkezi Erzincan… Cazip Tarım Bölgesi Erzincan… Son günlerde dillerdeki ifade ve sloganlardan üç tanesini yazdım sadece. KUDAKA (Kuzeydoğu Anadolu Kalkınma Ajansı) bölgesi içerisinde yer alan iller arasında Erzincan da var. Hükümetin Cazibe Merkezleri Programına dâhil edildik… Yatırımcılara çeşitli alanlarda ve sektörlerde uzun vadeli destekler sağlanması düşünülüyor. Düşüncenin ötesinde dâhil bile edildik. Çok güzel… Başvurular başladı… Bakalım ilimize yönelik ve ilimizden kaç kişi müracaat edecek? Herkesin malumudur; Erzincan tarım ve hayvancılık şehridir. En büyük potansiyelimiz bu… Bundandır ki başbakanımız, vekillerimiz, valimiz, esnaf ve tüccarımızca; sanayi, turizmden önce tarım ve hayvancılık zikredilir. Amenna… Bu doğrudur. İşte bu yüzdendir ki Valimiz Sayın Ali Arslantaş’ın Birlik Vakfı Erzincan Şubesindeki konuşmalarında anlattığı ve gazetemizde manşete taşıdığımız “Bütün Ova Projesi” önemlidir. Birkaç dönümlük tarım alanlarından öte onlarca dönümlük veya dekarlık tarım alanları oluşturulması elzemdir. 25 Ocak Çarşamba günü gazetemizde manşet yaptığımız Tarım İl Müdürü Murat Şahin ile görüşmemizde de ifade ettiğim gibi tarım Erzincan ekonomisinin ana damarı konumundadır. Hükümetin ve Bakanlığın Milli Tarım Projesi kapsamında Büyük Ova ilan dilen üç ilden biri de Erzincan olmuştur. Ovalarımız artık sit alanı gibi korunacak denilmektedir. Tarım alanlarının amaç ve tarım dışında kullanılması mümkün olmayacaktır. Tercan, Çayırlı ve Erzincan Ovaları bu kapsamda bir bütün olacak şekilde yeniden tanzim edilecek; daha az tarla sahibiyle daha çok ve büyük tarım alanları oluşturulacak. Bunların hepsi çok güzel… Gel gelelim bunları yapacak kurumlarımızın en başında Tarım İl Müdürlüğümüz gelmektedir. Ama henüz mevcut çiftçisini yeterince bilgilendirecek donanımlardan noksan bir kurumla bütün bunları ne kadar başarıyla gerçekleştireceğiz? Bursa ilimizde bırakın merkezi, ilçeleri; en ücra köylere kadar erken uyarı ve bilgilendirme sistemlerini kurmuş bir yapıyla tarım ve hayvancılığın sanayi ile kafa kafaya gittiğini hatırlatalım… Erzincanımızda bu hususta erken uyarı sistemlerimiz, çiftçiyi sürekli ve hassasiyetle uyaracak, bilgilendirecek hangi sistemler ve çalışmalar var diye sormak gerekir. Tarım İl Müdürümüz Sayın Şahinle konuşurken Erzincan’da toplam üç adet erken uyarı sistemi bulunduğunu ve ne yazık ki ikisinin de çalışmadığını öğrendim. Çağlayan, Üzümlü ve Bahçeli köyünde Bulunan bu cihazların çalışmıyor olması anlaşılır ve kabul edilir değildir. Bir tanesinin 40-50 bin lira aralığında olduğunu söyledikleri bu cihazlarla Büyük Erzincan Ovası Projesini desteklemek gerekmez mi? Projenin tamamlanmasını beklemek yerine mevcut tarım alanlarında faaliyet gösteren çiftçimize destek olmak ve yol göstermek gerekmez mi? Hayvancılık yapan insanımıza tohumlama, doğum öncesi ve sonrası bilgileri elektronik ortamda aktarmak; sebzecilik ve meyvecilik yapan çiftçimize don tehlikesinden ilaçlamaya, budamadan toprağın havalandırılmasına kadar rehberlik edecek teknolojik destek sağlanamaz mı? Ne diyeyim? Proje düşünmek, üretmek ve uygulamak yetmiyor. Bunun için donanımlı, kapasiteli ve ehliyet sahibi; teknolojiden ve tüm tarımsal teknolojilerden haberdar, masa başında değil tarım alanlarında, hayvancılık sahalarında gecesini gündüzüne katacak erlere ihtiyaç var. Bu güzel projelere ve hedeflere ancak böyle ulaşılabilir. Arızalı iki adet sistemi tamir etmekten ve yenilmekten aciz insanlarla değil! Vesselâm!

Devamı...

BU VAKİTTE TRENİ KAÇIRMAK OLMAZ

Erzincan Valisi Sayın Ali Arslantaş ile Çarşamba günü birlikteydik. Elbette mevzu Erzincan’dı. Çarşamba günü köşemde söz konusu ettiğim Büyük Ova Projesini, Cazibe Merkezi Projesini ve Cazip Tarım Bölgesi Erzincan’ı konuştuk. Gazetedeki köşemi henüz okumamıştı. Ama Sayın Valimle Erzincan için neler yapmak düşüncesinde olduğunu konuştuk. Erzincan için çok şey yapmak istediğini anlattı. Erzincan’ı daha modern ve gelişmiş bir şehir haline getireceklerini ifade etti. Özellikle tarım ve hayvancılık noktasında öncelikleri olduğunu; Turnaçayırı barajıyla birlikte sulamada büyük bir sıkıntıdan kurtulacaklarını; şehirde kendi dinamikleri olan ürünlerle sanayi ve yatırım yapılmasının anlamlı ve kazançlı olacağını vurguladı. İplik fabrikası örneğinden yola çıkarak; pamuk olmayan yani hammadde üretemeyen bir yerde sanayi yatırımı yapmanın yanlışlık olduğunu dile getirdi. Bugün geçmişin hatalarına düşmemek adına ince eleyip sık dokuduklarını söyleyen Vali Arslantaş; Tarım ve Hayvancılık şehri Ezincan’da elbette sanayi ve yatırıma yönelik, tarım ile hayvancılık çalışmalarda öncelik olacaktır dedi. Bu düşünceyle “Büyük Ova Projesi” kapsamında arazilerin yeniden düzenleneceği; atıl, tarıma elverişli olmayan alanları hayvancılık için değerlendireceklerini anlatan Erzincan Valisi Ali Arslantaş; ovada tarıma elverişli olmayan alanlarda ise örtü altı tarıma yöneleceklerini anlattı. Dereyurt (Çarhanik) bölgesinde büyükbaş besi ve süt hayvancılığını teşvik edeceklerini dile getiren Valimiz; Ekşisu bölgesindeki beyaz topraklı çorak alanda da örtü altı tarımı ve seracılığı düşündüklerini söyledi. Tüm çalışmaların buna yönelik olacağını; hammaddesi Erzincan’da bulunan sebze ve meyve ağırlıklı; süt ve süt ürünleri ile et ve kombina gibi ürünlerin işlenebileceği bir organize sanayi amaçladıklarını benimle paylaştılar. Yiğit düştüğü yerden kalkar misali Erzincan da kendi ayakları üzerine kendi imkân ve şartlarıyla kalkacaktır. Bu yüzden bizim olanla bizden olanı kullanarak bir marka ve ekonomi şehri olabiliriz. Bu anlamda Vali Beye katılıyor ve destekliyorum. Bakalım başka hülyalar peşinde koşanlar bizi biz eden bu ekonomik değerlere sahip çıkacaklar mı? Elbette turizmden ve diğerlerden vazgeçelim demek değildir bu… Bu sefer treni kaçırmak olmaz: Cazibe merkezi ile Büyük Ova Projesiyle, Cazibeli Tarım Merkezi olma özelliğiyle yatırımlar için kolları tam sıvama zamanıdır… Vesselâm!

Devamı...

ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜMÜZÜ UNUTMAYAN VALİMİZE…

Basın çalışanları günümüz kutlu olsun. Bizler yedi gün yirmi dört saat esasına göre kamu hizmeti veren bir mesleğin erbabıyız. Şehrimizin, bölgemizin ve ülkemizin sevinci, kederi, derdi, tasası derdimiz olan bir meslekle iştigal ediyoruz. Bugünü unutmayan şahsıma ve Erzincan’daki tüm basın çalışanlarına bir mektup yazan Erzincan Valimiz Sayın Ali Arslantaş’ın jestinden duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. “Gazetecilik mesleği çağımızın en saygın ve dinamik mesleklerinden biridir. Mesleğin getirdiği çeşitli sıkıntılara katlanarak halkı bilgilendirme aydınlatma görevini yüksek bir sorumlulukla yerine getiren gazetecilerin, sosyal ve ekonomik haklarını düzenleyen yasanın kabulüyle 10 Ocak tarihi, ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak kutlanmaktadır.” diye başlıyor Valimizin mektubu. Özgür basın, tarafsız basın, adalet ve yasalardan ayrılmayan basın ilkesini kendisine şiar edinmiş bir gazeteci ve gazete sahibi olarak 63 yıldır basınla iç içeyim. 1954 yılında Yeşil Eğin gazetesinde başlayan maceramıza Arapgir Postası, Divriği’ni Sesi, Demokrat İliç’i dâhil etmiş ve bugün de ÖZSÖZ Gazetesiyle Erzincan’da devam ediyoruz. Seksen yaşı devirmiş ve halen bu meslekten kopamamış biri olarak, Valimiz Sayın Ali Arslantaş’ın mesajındaki ifadeleri sizlerle de paylaşmalıydım. Valimiz yazısında, “Özgür bir basının varlığı ve basının her anlamda baskıdan uzak bir şekilde görevini yerine getirmesi, demokrasimizin daha sağlıklı işlemesi, standartlarının yükselmesi ve kamuoyu duyarlığının artması bakımından büyük önem taşımaktadır. Basın özgürlüğünün ve ifade hürriyetinin korunması ve geliştirilmesi, demokratik, toplum düzeninin en önemli gereklerinden biridir. Basın özgürlüğünün korunması kadar önemli bir başka husus ise doğru haber verme, tarafsızlık, özel hayata saygı, toplumun ve bireylerin hakkını gözetme gibi ilkelerin üstün tutulmasıdır.” diyor. Tam da arzuladığımız ve tüm medyada olmasını istediğimiz gerçekler bunlar. Bu ifadelerin tümünü içtenlikle onaylıyorum. Bu işte en büyük görev başta basın çalışanlarına düşmektedir. “Basının ulaştığı seviyede en büyük pay kuşkusuz görevini, şartlar ne olursa olsun fedakârca yapan basın çalışanlarına aittir.” Bu işi yaparken elbette biz basın çalışanlarının da tüm hak ve hukukunun, çalışma şartları ve ortamının iyileştirilmesi gerekiyor. Sayın Valimin ifadesiyle, “Basın mensuplarımızın bu anlayışla, daima sorumluluk bilinciyle hareket edeceklerine, ülkemizin demokrasi, hukuk, insan hakları konusunda en ileri standartlara ulaşması çabalarına katkılarını sürdüreceklerine olan inancım tamdır.” Ben de Erzincan Valimiz Sayın Ali Arslantaş’ın dilek ve temennileriyle yazımı bitiriyorum: “Gazetecilerimizin çalışma şartlarıyla ilgili sorunlarının en aza indirildiği duruma gelmesi bakımından bu günün katkı sunması dileğiyle “Çalışan Gazeteciler Günü”nüzü/müzü tebrik ediyor, görevlerini yaparken hayatlarını kaybeden basın çalışanlarını rahmetle anıyor, tüm basın çalışanlarına sevgi ve selamlarımı iletiyorum.” Vesselâm!

Devamı...